SELİMİYE – SÜLEYMANİYE

Arap Mimarisi: Camilerde Roma bazilik yani kilise taklidinden ibarettir.

Bazilik kilise mimarisi dağınık ve karanlıktır. (Lümiyer de katedral) büyük kilise ziyâi boşluk...

Selçuk mimarisi de Arap mimarisi gibidir. Yalnız çini çoktur. Arap mimarisinin devamıdır.

Yunan mimarisi başkadır. Bunlarda mabed yoktur. Âbide vardır. Halk âbidelere giremezler.

Osmanlı Mimarisi: İlhamı rabbanî ile yepyeni bir mimari ortaya çıkmıştır. Edirne. Bursa'da çıktı, İstanbul'da Süleymaniye ile dünyaya haykırdı.

Edirne : Osmanlı Devletinin ilk başkenti.

Şehzadeleri tahta çıkaran şehir; batıya açılan hudud kapısı.

Hülâsa padişahan daima ziyâret eden velîlerin uğrağı mübârek bir şehir... Selimiye camîinîn bulunduğu yer...

Bu şehir niçin mübârektir dedik...

Evet mübârek. Resûlü Ekrem'in himayesîndedir de ondan.

Günümüzde bile mimar’i esrarı çözülmeyen Selimiye Camii. Süleymaniye Camii... Ejnebiler söyler Süleymaniye için:

“Bu kul yapısı değil. Gökten inme bir mabed.”

Yavuz Selim rüyada Resûlü Ekrem'i görüyor:

“Oğlum bu benim himayemdedir” buyurmuştur. S.A.V.

Kıblesini Res'ulallah rüyada bildirmiştir. (Yavuz'a, sadrazama, şeyhül islâma).

Bu camide her devirde bir vakit zamanında kırklardan bir velî bulunur... Hangi vakitte olduğunu söylemek doğru değildir.

Bunu izhar etmemek ruhanî bir edeb meselesidir...

Süleymaniye : Hiç şüphesiz dünyada eşi ve emsali olmayan bir mimarî örneğidir. Tek kusuru : Kusursuz olmasıdır.

Göz nûruna iman gücü katafak yerden; toprağa taşa şekil ve biçim vererek yükselmiş tevhitlerin haykırış mekânı...

Dikmişler vererek el ele Selim ile Sinan

Şu dalga dalga dağların önüne Bir dalga kıran...

Yüreklerimizi yıkadı billur avizelerdi İçtiğimiz nûr.

Seller zelzeleler ne derse desin Sen yine o eski Selimiyesin.

Fakat tarihime, adıma yazık Ben ne Selim ne de Sinan'ım artık.

Kıtadan kıtaya göçen bulutlar Minarelerini öper de geçer Mübârek geceler yıldızlarını Mübârek başına serer de geçer.

Gelen geçen hayran yalnız biz değil.

Minarelerini seyre dalarlar, derler Gök kubbe de direksiz değil meğer...

Bayezid Camii istanbul'dadır.

Orada levhalardan Hz. Ömer'in ismi üstten aşağı yazılmıştır.

Bu yazı tesadüfi değildir.

Hakiki hikâyesi vardır. Uzundur.

Hikâyeyi bilirdim fakat unuttum...

Kütüphanelere eskiden biz küçükken abdestli, ayakkabıları çıkararak girerdik... Oradaki kitablardan istifade için girilirdi.

Şimdi eski yazıları bilen kalmadı.

Yalnız tek tük yaşlı kimseler ara sıra görülür.

Şimdi o eski yazıyla olan kütüphanelere kimse gitmiyor.

Toz içinde...

Yeni kütüphanelere ayakkabı ile giriliyor.

Bir çok talebeler de abdestin ne olduğunu bilmezler.

Güsulsüz olarak cünüb girenler de çoktur.

Süleymaniye'de 4 minare vardır.

Bunlar istanbul'un fethinden sonra dört padişahın yaşamış olduğunun sembolüdür: Fatih, Bayezidi Velî, Yavuz, Kanunî Süleyman.

4 büyük sultan vardır.

Bunlar da dört halifeyi temsil eder.

Köşelere deve kuşu yumurtası konmuştur.

Hâlen mevcuddur.

Deve kuşu yumurtası olan yerde örümcek ağ yapmaz...

Milyonlarca varil petrol. Her gün 500.000 dolar. Altınlar. Altın kakmalı Cadillac Amerikan otomobilleri. Sarylar. Lüks.

Boğulmuştur dünya zevklerine.

Kim bunlar?

Suudî Arabistan Krallığı ve hanedanı.

Bu zenginlik kendilerine.

Su bile bulamayan halka değil.

Biri;

Lüks dairede.Yürümüyor, Cadillac’da...

Suyu Fransa’dan,

Gazozu Almanya’dan,

Eti Hollanda’dan,

Konserveleri Amerika’dan her gün geliyor.

değildir

Diğeri;

Çadırda,yalın ayak, deve varsa onla yoksa ayaklarıyla yürüyor.

Eti kurban Bayramında belki buluyor.O da Mekke’da ise senede bir defa. Suyu yok... Yiyecek yok. Giyecek yok..

Hakk’ın hoşuna gitmeyen biir hâl, adaletsizlik.

Kâbe’yi mermerle döşediler. Altınlarla süslediler.

Büyük şehirlerde oteller, apartmanlar, asfalt yollar.

Kâbe’nin etrafındaki apartmanlar Kâbe’yi gölgelemekte, o kadar yakın ki.

Anlattığımız bu iki tabloya bakın:

Birinde manevî suç,

Diğerinde maddî suç var.

Hakk suçsuza ceza vermez.

El Gafûr, Er Rahîm, El Hakîm ve El Âdil esmalarına mugayyirdir.

Suç kimin?

Suudîlerin.

Dünyevî suç belli.

manevî suç. Kâbe’nin toprağını mermerle kapattılar.

Nu suçların ikisi de Hakk’ın muradıdır.

Kâbe Toprağını pis insanlara çiğnetmemek.

Petrolün bulunması dünyaya sarılmaları için,

Bu da Hakk’ın muradı ve işidir...

O hâlde ortada suç yok demektir.

Evet yok.

Peki, bunlar niçin?

Kâinatta her varlık ömrünü doldurdu mu söner gider.

Dünya da ömrünü doldurdu, o da yok olacak.

ALLAH bütün kâinatı halkettiği zaman her şeyin fâni, Zât’ının bâki olduğunu ilan etti.

Kime?

Kendi Ecellâ Alâlarına.

“Ben bir gizli hazine idim, kendimi seyretmek için kâinatı halkettiim!” buyuruyor. Son peygamber ile bunu bildirdi.

Kâbe’yi yıkmak için gelen “Ebrehe ordusu”nu, “Ebâbil kuları”nın havadan bıratkıkları küçük taş parçaları ile yok etti...

Bu gün ne garibdir yine Ebrehe’nin memleketinden sakallı bir grup Kâbe’yi tahrib etti. Tek Hacerü’l-Esved kaldı o da parçalandı.

Resûlü Ekrem buyurdu:

“Ümmetim 1400 senesine erişir, 1500 e varmaz!”

Yer yer kıyamet kopar.

En son Mekke’de..Son Medine’de.

Ondan sonra bütün kâinat.

Mekke’de oldu. Daha ne olsun?.. Yalnız Hacerü’l-Esved kaldı o da bitti mi tamam.

“Mehdî çıkacak!” dediler. Çıktı.

“Deccal çıkacak!” diye haber vardiler. Çoktan zuhur etti.

İsa inecek bildiriliyor.

Bunların hepsi oldu bile. Kimse farkında değil.

Her gün dünyada 1500 kişilik Musa Kavmi iki mahalle Lût 10 mislinden fazla. Teyyare. Tren. Araba. Vapur.

Yekdiğerini öldürme.

Kin ve intikamından insan,hayvan telef oluyor.

Bunlar yer yer birer kıyamettir.

Yakınd Hak ortyay çıkacak.

Büyük zelzeleler, su baskınları, yer batmaları, su çekilmeleri, kıtlı olacak yer yüzünde.

Bir çok milletler kısa zamanda yok olacak, bu mukadderdir, olacaktır.

Hakk’ın âyetleri, Resûlü Ekrem’in bildirdikleri hep oluyor, olacak.

Bir ateş saracak bütün ülkeri.

Zalimler mahvolacak.

Resûlü Ekrem’in eteğine sarılanlara bir şey olmayacak.

Ülkemizde çok insan ölecek haklı haksız. Bu yakındır.

Dünya yüzündekiler! Tevbe edin! Abdestli bulunun! Son fırsattır!..

Bulaflar Hakk azameti için doğrudur!

Bu sözlerimiz tehalüf değildir, hakikattir.

Hakk’ın âyetlerine bir göz atmak yetişir insan oğluna.

Ne buyurmuş Semûd ve Ad Kavmi için Hz. ALLAH.

13.12.1979. Perşembe

İlân : Belli etmek. Yaymak. Herkese duyurmak. * Gazetelerde veya sokaklarda duvarlara kâğıt yapıştırarak ticari bir iş, bir adres veya başka bir şeyi herkese bildirme. * Açığa vurma, yayma, meydana çıkarma.

Tahrib : (C.: Tahribât) Harab etme, edilme. Yıkma. Bozma.

Mehdi : Hidâyete eren veya hidayete vesile olan. Sâhib-üz-zaman. "Hususi ve şahsi bir tarzda Allah'ın hidayetine mazhar olan, kendisine Cenâb-ı Hak tarafından yol gösterilen" mânasınadır. Bu kelime ihtida etmiş olanlar için de kullanılmıştır. Mehdi-yi Resul, Mehdi-yi muntazır da denir. Ahir zamanda gelip bütün müslümanları Hakaik-ı imâniye ve Kur'âniyeyi câmi' eserleri ile uyandıracak, dinlerini takviye ve imânlarını tecdit edecek olan ve Peygamberimizin (A.S.M.) Al'inden bir Zâttır. Hz. Peygamberimizin Mehdi hakkındaki tavsiflerinden anlaşılıyor ki; "Cenab-ı Hak kemâl-i kereminden Din-i Muhammedinin (A.S.M.) ebediyyetine bir alâmet olarak her asırda, her fitne zamanında Mehdi mânâsında bir zâtı gönderip onunla Din-i İslâmı te'yid buyurmuştur." Mehdi-misâl zâtlar gelmişlerdir. Deccâl ismiyle tâbir edilen dehşetli bir şahsın, Müslümanları İslâmiyetten uzaklaştırmak ve sefâhet ve dalâlete ve dinsizliğe sevk etmeğe çalışmasına karşı, İslâmiyyeti, Kur'ânî eserleriyle müdafaa eden ve Kur'ânın ve imânın hakikatlarını izah ve isbat ile müslümanların imânlarını kuvvetlendiren, taklidi imânları tahkiki imân kuvvetine tebdil eden ve ehl-i imânı ikâz edip uyandıran ve her hâliyle Hz. Peygambere (A.S.M.) tâbi olan evliyaullahtan, mücâhid, ferid ve cadde-i Kübra-i Kur'âniye yolunda giden ve bu cadde-i kübrayı gösteren rehber-i zaman, yüksek bir zâttır. (Bak: Deccâl)

Deccâl : Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk'ı inkâra kadar cür'et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir.) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)

Mukadder : Tâyin olunmuş. * Kısmet. Kader. Miktarı tâyin ve takdir olunmuş olan. * Kazâ. * Kıymeti biçilmiş. * Beğenilmiş. * Yazılmış olan. * Edb: Yazılı olmayıp da sözün gelişinden anlaşılan. Lafzan zikredilmeyip, mânen murad edildiği anlaşılan. Meselâ: Kur'an-ı Kerim'de, her sureden evvel "Bismillâh" yazılı olması, bize her işimizde veya her okumaya başlarken Bismillâh diye emir olduğu "mukadder" dir. Meselâ: Kur'an-ı Kerim'de ( De ki:) mânasındaki Cenab-ı Hakk'ın hitabında: "Ya Muhammed (A.S.M.), Sen kullarıma de ki!" mânası, mukadder olarak vardır. Aynı zamanda Peygamber'in (A.S.M.) yolunda olanlara ve bütün vâris-i nebi olabilen büyük hakikatlı ve veli kullara aynı emir mukadderdir. Çünkü, emir olarak hitabdır. Hitab ise muhakkak bir muhataba söylenir. Vahiy hitabında birinci muhatab ise, Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dır. (Bak: Kader)

Tehalüf : Birbirine zıt olmak. Birbirine muhalif olmak, uymamak.