1534 de Fransa Kralı ilk sefir olarak Jan de-La Fore isminde bir elçi göndermiş ve Türk Sultanının himayesini istemiştir.
Elçiler ülkelerin birbirine hürmet ifadesi olarak gönderilirler.
O zaman biz elçi göndermeye gerek görmemişiz...
Aradan 84 yıl geçmiş o zaman göndermişiz...
Elçi İstanbul'a gelmiş, oradan Kudüs'e geçmiş.
Kudüste her dinin kilisesi mevcuddu o zaman...
Sefir orada işlerimize karışmış...
İstanbul'a döndüğü vakit sadrazam ve şeyhül İslâm kendisini çağırmışlar dersini vermişler onbeş gün süre ile yedikule zindanına atmışlar.
Elçi, Baron de Sunay zindandan çıktıktan sonra soluğu Paris'de almış...
O zamanın Fransa Kralı:
“Türk hükümeti acaba af diler mi?” diye sormuş.
“Olur!” demişiz..
Bizim ilk elçimiz 30 yaşının üstünde Hüseyin çavuş bu lâf üzerine Paris'e gönderilmiş.
“Biz cihan devletiyizdir. Özür dilemeyi kabullenmişizdir”...
Parisdeki Versay sarayı o gün kalabalık, salon dolu.
14 üncü Lui ve eşi, başbakan Richelieu perukalı pudralı şövalyeler ve asilzadeler, dekolte elbiseli madamlar hep sıraya dizilmişler.
Ortalıkta çık yok. Birini bekliyorlar.
Paris'e ilk Türk büyükelçisi geliyor.
Elçiye Paris'e geldiği zaman iki gün evvel:
“Huzura kabul edileceksiniz” demişler.
Reddetmiş.
“Biz kabul edilmeyiz çıkarız” dîye cevap vermiş.
Birden kapı açılır Hüseyin çavuş içeri girer.
Bir uğultudur başlar sarayda.
Kralın bile bir an ayağa kalktığı görülür.
Huzura girmeden kılıç bırakılır, hançer teslim edilir. Bu âdetdir onlarda.
Bir de bakarlar ki yakışıklı uzun boylu eflâtun ipek ve atlas kaftanın altından yatağanın ucu görülür.
Sol eli murassa kuşağının üzerindeki hançerde pençeleşmiş...
Kavuğunun altındaki erkek çehresîndeki bıyıkları şahlanmış küheylân gibi...
Yürür, yürür yalnız başı ile selâm verir.
Arkasındaki renk renk cepkenleri sarı ve kırmızı çizmeleri ile kendisini izleyen Yeniçeriler bir kâğıdı verirler... Alır eline.
Başbakan Richelieu uzanır, amma kâğıdı vermez krala kendisi uzatır.
Tercüman çevirir Fransızca'ya.
“Peki amma burada sadace Sultanınızı temsil ettiğiniz yazılı. Bir de özür olacaktı...”
Hüseyin çavuşun dudaklarında bir tebessüm yayılır:
“O da var!” diye konuşur.
Onu ben söyleyeceğim:
“Kâinat sultanının emri nâmede okunmaz dinlenir...”
Ondan sonra herkesin imreneceği bir sûrette mükemmel bir Fransızca ile mesajı iletir.
“İstanbıldaki adamınızın haddini aşması sonunda hapis olunmasına karşılık özür dilenmek istenmişiz. Beliğ....
Bilesiniz ki bundan sonraki elçileriniz aynı hataya düşmedikleri takdirde öylesine bir muameleye muhatap olmayacaklar!..”
Paris soylu hanımlar gerçek erkek timsali Hüseyin Çavuş'un peşinde ipe dizilmiş inci gibi şıkırdarlar.
Hüseyin çavuş bu mesajını ilettiği 1618 yılı Ekim ayının 13 Cumartesi gününden 3 ay evvel gelmiş Paris'e.
Üç ay beklemiş, bekletilmemiş.
Bir bina vermişler kendisine şanına lâyık.
Diklenmiş, olmaz demiş hani bunun helâsı?..
O zaman Versay sarayında bile hela yok.
Hemen helâ yaptırılmış.
Parisdeki evlere tuvalet konması gibi temizlik kaidesini biz öğretmişiz kendilerine.
L'homme du Sultan Türc, chez le Rai soleil 1705 Pitarore - Paris
Yatağan : Hançer
Murassa : Süslü. Kıymetli taşlarla süslenmiş. Sırmalı. * Birbirine yanaştırılmış. Oturtulmuş. * Edb: İki mısra veya iki fıkrası birbiri ile aynı vezin ve kafiyede olan söz veya beyit. * Bir nevi yazı.
Helâ : tuvalet. Wc.