CAN-CESED-RUH

Gaybı ALLAH bildirmemiştir.

Bununla, insanları hududsuz elemlerden kurtarmıştır.

Kesilmek üzere yaratılan hayvan, hiçbir elem ve hüzün hissetmez.

Bıçak kestiği vakit hissetmek ister fakat o anda hissi gider ve o da elemden kurtulur.

Ani kaza geçirenler hiçbir elem duymazlar.

Bu Cenab-ı Hakk’ın büyük bir rahmetidir.

Bu rahmet gaybı bildirmemektir.

Sen hayvana nazaran biraz gaybı bilirsin aklınla.

İhtiyarlar Cenab-ı ALLAH'a daha çok yakındırlar.

O kadar yakın olanları vardır ki diğer tarafa izinsiz gidip gelirler.

Makul ihtiyarlık misal âlemini zaman zaman seyreder.

Bundan dolayı bazı kimselerin aklı başına ihtiyarlıkta gelir.

Fakat yine işin farkında değildir.

Misal âlemine, namzetlik devresinden evvel davranmak lâzımdır.

İnsanoğlunun ömrü boyunca hastalıklara maruz kalma keyfiyeti bir ihtar-i Rahmânîdir.

Bu ihtarda çok büyük müjdeler, pek büyük yol mürşidleri vardır.

İnsanın haberi olmadan ruhun cesedi, cesedin ruhu kurtarma gayretleri görülür. Fakat hiçbir hasta bunun farkında değildir.

Bir takım libaslar, birçok rütbelerden bahsedip dururlar.

Kimse farkında değildir.

Küçük bir baş ağrısı nezle bile bu kadro içindedir.

Bir dertden ölen bir kimsenin, çok defa ya vücudu ya ruhu şehid olur. Kimse bunun farkında değildir.

Gaflet anında ruhun dalgınlığı cesede suç işletir.

Ruhun asaleti buna tahammül edemez.

Cesedi katleder.

“Ani intihar” işte budur.

Nefis harama sarılarak cesedi yavaş yavaş intihara götürür.

Bu bir nev’î irade gevşekliğinden doğar.

Cesed ruhu kurtarmak ve intibaha davet için hastalanır.

“Tedrici intihar” da budur.

Cesedin bu fedâkârlıklarına karşı Cenab-ı ALLAH, cesedin azabını ona dünyada çektirir ve cesedi huzuruna şehidlik mertebesinde kabul eder.

Cesedi topraktan almıştır ve yine toprağa vereceğini vâdetmiştir.

Karaciğer sirozu ve hazım cihazı kanserleri gibi hastalıklar bu kabildendir.

Helâl ile cesedin intiharını hazırlayan ruhu, bilerek veya bilmeyerek olsun: Cesedi islâh için uğraşır ve hastalanır. (Fazla oburlardaki şeker hastalığı gibi).

Şeker hastalığının tedâvisi için dünya uğraşıp duruyor.

Hâlbuki onun tedâvisini biz yaparız.

Amma...

Bu hastalarda acıkmak, işemek, susamak çoktur.

Şekerli maddeleri yiyemez olur.

Ruhun aklı başına gelir, perhize girer.

Ruhun bunalması neticesi ani intihar husule gelir ki bu ruhun intiharıdır. “Şeker koması”.

Bu cinnet hâlidir.

Cinnet yani delilik imanda değil, inkârdadır.

Ruh Cesedden ayrı kalır.

Cesed o zaman dış te’sirlerden müteessir olmaz.

Birçok mecnunların sokaklarda, karlarda çırçıplak dolaşmaları bu kabildendir.

Cesedin ruhu kurtarmak için kendine eziyet etmesi büyük feragati, nezd-i İlâhîde rağbet kazanır.

Ve bazı hastalıklarda Cesed şehidlik mertebesi iktisab ederek toprağa sessizce karışır.

Topraktan gelişi ve toprağa dönüşü idrak eden insan, aradaki hikmeti anlamaya namzettir. Bu namzetlik rütbesini alamayanlara her türlü ilâh-i huzur kapıları kapalı kalacaktır.

Toprağa secde etmek, merhamet-i ilâhîyeye yüz sürmek demektir Peygamberlere yerde yatmaları emrolunmuştur.

Cesedin toprağa tevdi edilmeden evvel gusül ve abdest farizalarına tabi’ olması, merhamet-i ilâhîyeye edeb içinde gitmesi içindir.

Hayatta iken rahmet-i ilâhîye talep edilir.

Toprağa girildiği zaman rahmet-i ilâhîyede insan terkibleşir.

Son nefeste:

“LÂ İLAHE İLLALLAH” diyebilmek,

“Merhamet-i ilâhîye havana girebilmek için nereye gittiğimi biliyorum!” demektir. “MUHAMMED RESÛLULLAH” lâfzı mübâreki de,

“Resûlullah'dan inzal buyrulan rahmetin aynısını isterim Yâ ilâhî!” demektir.

Bu rahmet havzında erimek için de Resûlullah'ın mübârek eli lâzımdır.

Yani şefaat-i Resûlullah...

Cesedin her yeri çürür.

Yalnız kemikleri çürümez kalır.

Zira kemikler toprak terkibindedir de ondan.

Toprağın emrinde binlerce faal kimyevî madde ve binlerce gözle görülmeyecek kadar küçük “mikroorganizm” haşerat vardır.

Bunların hepsi cesedin çürümesini husule getiren canlı ve cansız işçilerdir. Ezelden beri kendilerine emrolunan şeyi yapmaktadırlar.

Bazan da cesede dokunmazlar.

Cenab-ı ALLAH'ın yarattıkları içinde toprak ve su kadar azîz olanı yoktur.

Ruh + Cesed = Abd (Kul)

Cesed - Ruh = Ölüm hâli diyoruz, ben demiyorum.

Ruhun evi Cesed.

Niğmet, gıda alıyor, onu sarfediyor, necis çıkarıyor.

Cesed necis i’mal ediyor.

Ruh, günah işliyor.

Ruhun ALLAH'a Cesedsiz intikali büyük niğmetdir.

Ruh, bütün günah ve cezâsını cesede bırakıyor.

Cesedin toprakta yok oluşu, ruhun ALLAH huzurunda utanmaması içindir. Onun için cesede setr-i avret emrolunmuştur.

Ruhun cesede işlettiği fenalıkları görmesi, gaflet nasibinden insanı mahrum eder, küfre yuvarlar.

Arada mazeret kapıları bulunsun, kulu afvetmek çareleri olsun diye ... Şimdilik bu bahis kâfidir...

Şimdi size bazı ta’birlerden bahsedeceğim:

YAKAZA : Burada şuûr bulanıktır. (Hariçle alâkası mevcuddur.)

DELİ : Şuûr yok.

GAFLET : Şuûr, Lâ şuûr. (Şuûrsuz şuûru vardır.).

SİYNE : (Gönül) Şuûr var. (Hariçle alâkası kesilmiştir.)

CEZBE : (Meczub) Bilâ şuûr. (Hariçle alâkası yoktur.)

MURAKABE : Şuûr var. (Velîlik). (Hariçle alâkası mevcuddur.)

İSTİĞRAK : Şuûrsuz şuûr. (Hariçle alâkası yoktur.)

SADIK RÜYA : Kendi şuûrundan başka bir şuûr. (Hariçle alâkası yoktur) UYKU(Nevm): (Hariçle alâkası Kesilmiştir)

KÂZİB RÜYA: Lâ şuûr (Hariçle alâkası kesilmiştir.)

UYANMA VEYA GAFLETTE OLMA: Bunlar kolay kolay anlaşılmaz. Düşününüz yalnız şunu unutmayınız.

Uyku, ruhun muvakkat zaman cesedden ayrılan, can ile cesedi yalnız bırakarak ruh âlemine seyehat etmesidir.

Can ve Cesed ile ruh arasına sokulan yegâne şey büyü, sihirdir.

Bu da günahtır.

Bunu yapanları Resûlü Ekrem bile kurtaramaz.

Böylelerinin yeri azab-ı ilâhîdir.

ALLAH muhafaza buyursun!..

11.01.1974

Makul : (Kavl. den) Denilmiş, söylenilmiş. * Söylenilen söz.

Ma’kul : Akla yakın, aklın kabul edeceği.

Misal âlemi : âlem-i misal : Rüyâda görülen âlem. Dünyada mevcud bulunan bütün eşya ve zuhura gelen bütün efâlin aynısı ile müretteb ve mütekevvin olan bir tarzı veya âlem-i ruhâninin bir nev'i.

İntibah : Uyanıklık, göz açıklığı. Hassasiyet. Agâh ve münebbih olmak. Hakikati ve hakkı anlayıp yanlıştan, fenadan dönmek. * Sinirlerin uyanması. Uzuvların harekete gelmesi.

Tedrici : Azar azar, derece derece ilerlemek. Birisini bir şeye yavaş yavaş vardırmak. * Sıkıştırmak suretiyle çok güçsüz hâle koymak.

Tevdi : Emanet vermek, bırakmak. * Misafirin veda etmesi.

Terkib : Birkaç şeyin beraber olması. Birkaç şeyin karıştırılması ile meydana getirilmek. * Birbirine karıştırılmış maddeler.

Necis : Temiz olmayan. Pis.

Setr avret : avret yerlerinin örtülmesi.

Bilâ şuûr : Şuûrsuz.

Cezbe : Tas: Meczubiyet, istiğrak. Allah'ı hatırlayıp Allah sevgisi ile kendinden geçer bir hale gelme.

Meczub : Başkasının te'siri ile hareket hâlinde olan. Cezbedilmiş. Aklı gitmiş olan. Aşk-ı İlahî ile kendinden geçmiş. * Deli. Divane. Mecnun.

Murakabe : Kontrol etmek. İnceleyip vaziyeti anlamak. Teftiş etmek. * Kendini kontrol etmek. İç âlemine bakmak. Gözetmek. * Hıfz etmek. * Beklemek. İntizar. * Dalarak kendinden geçmek. * Tas: Kendisini tamamen nâfile ibâdet ve itaate vermek için mâbede kapanmak.

İstiğrak : Gark olmak, dalmak. * Dalgınlık. * Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek. * Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek. *

Gr: "El" harf-i ta'rifinin, isimleri umumî hale koyması. * Edb: Fazla mübalâğa. (Bak: Lâm-ı istiğrak)

Lâ şuûr : Şuûrsuz.

Büyü : Cin gibi manevî varlıklar aracılığı ile insan veya başka varlıklar üzerinde etki meydana getirme işi. Dinimiz büyücülerin şerrinden, kötülüklerinden Allah'a sığınmamızı emreder. Müslüman büyücülük yapmaz.

Sihr : (Sihir) Büyü, gözbağıcılık, büyücülük, hilekârlık. * Aldatmak. * Haktan uzaklaşmak. Bâtıl şeyi hak diye göstermek. * Lâtif ve dakik olan şey. Büyü kadar te'siri olan şey. * Şiir ve güzel söz söyleme gibi, insanı meftun eden hüner.