Hocamıza yine İsrarla rica ettik. Kitabları bastıralım...
“Bana artık sormayın ben toplanıyorum.
Otobüs biletleri pahalandı Tren biletleri pahalı hem kalabalık Uçak biletleri hele hele...
Mezar fiyatları bile akıl almayacak derecede.
Kitabları bastırmak hayali bir şey gibi.
Ama istiyorsunuz siz bilirsiniz!..”
Hocanın şeceresi hakkında kendisinden sormuştuk, çok kısa anlatmıştı... Biz de başkalarından öğrenmeye çalıştık... Derman hocanın on sene ilim ve mânevî terbiyesini almış, şimdi hoca ile aynı yaşta istanbul'da bulunan mübârek bir zâtdan aldığımız mektupta o zât târif ediyor.
Hocanın mânevî resmini şöyle çizmiş o mübârek zât: “Derman hoca, kendini diken ve çalılarla gözlerden gizleyen, gönüllere girmekten kaçan zamanın nokta hâlinde görünen en büyük kutbu ve sultanıdır. Hocanın tevazu’u karşısında tevazu’ erir. Sabrı karşısında sabır erir yok olur. Kanaati karşısında kanaat utanır ağlar.
Hoca, görünür görünmez, görünmez görünür O, Ömer İnan Efendi rahmetullahı aleyhin ta bu asırda görünüşüdür. Hoca, kendini görenlerin yanına sokulmaz. Göremeyenlerin yanına sokulur. O'nun ilmi nereden gelir bilinmez. Bildikleri bir ömür boyunca öğrenilmez. Nereden bunları almıştır o hiç bilinmez. Maddî ve mânevî ilimlerin hepsi ondadır. Yarın göçerse yerine geçecek kimse olmayacaktır. Kendilerine sorulduğunda ise; var ama söylemem demiş...
Hoca taşı elmas, odunu gül, gülü gül yapanlardandır.
Her müşkülü hâlleden O'dur.
O'nu görenler bile yanaşamazlar O'na...
Zamanın Eba Hüreyre'si...
Üç kalanların bağlandığı baş...
Ledün ilmini nereden öğrendiği bilinmeyen velâyet ve tasarruf sahibi ârifi billah...”
O zât hocayı böyle târif etmişdi...
Hoca, Henüz basılmayan bir kitabında şöyle söyler:
“Bana hocam söylemişti yıllarca evvel...
“Seni ancak ben görebilirim. Başkası göremez.”
“Niçin?” der gibi mübârek gözlerine baktım.
Gülerek bana: “Sen görünmezsin de ondan” demişti.
“Hocam, görünmek istiyorum!..”
“Sırası gelince görün!” dedi...
Göründüm fakat görmediler... O zaman görünmez oldum... Kader böyle...
Bakanlar bana
Gövdemi görürler
Hâlbuki ben başka yerdeyim.
Günü gelince Gömerler beni Gövdemi gömerler Orada bile başka yerdeyim.
Gel aç üstümü ne görüyorsun Görünmeyeni Görebiliyor musun Doktor nerede Derman ne oldu?
Sana bana olan ona da oldu.
Kendi beyaz gömleği altında Birden yok oldu.
Yıllar geçti,
Dünya değişti.
Hocam göç etti.
Ne var ne yok ufukta kayboldu perdelendi. Ben öğüt tutarım. Hocamı kırmak da aklımdan geçmez. Bir şeyler karaladım okusunlar diye!..”
Gönlü sonsuzlukla dolu, ötelere bakan mübârek gözleri daima yaşlı, mânevî feyz ve ilham kaynağı Derman...
Huzurlarında târiflere sığmayan huşu ve sessizliğin zevk veren, insanı bir anda bulunduğu sıkıntı ortamından sıyırıp alan büyüleyici havasına bürünür, âdetâ mânevî bir sarhoşluğun tatlı dünyasına dalar insan...
O: “İnsanı insan “insan” yapar!” der... Bizler de insan olmak yolunda bilgi dağarcığımızı doldurabilmek, noksanlarımızı gidermek için bu pınara yanaştık...
Hakk kelâmı sözlerindeki engin güzelliğin, akıcı bir üslûpla bilinmeyen mevzu’ların izah ve anlatımı, günümüz insanını aydınlatan doyurucu bir ışık olacağından elde ettiğimiz not ve derlemelerle faydalı olacağımızı umuyoruz...
Elli senedir yazılmış sandıklarda kitablar var. Hâlen depoda çürüyor. Hocanın evi bile yok. Bir tek odada eşi ile kimseden habersiz yaşıyor. Yardım istemez, emekli maaşı ile ne yer ne içer bilinmez.
Uzun çileli yıllara rağmen mütebessim yüzünde, sabır sükûn ve tevekkül her hâl ve tavrıyla birşeyler fısıldar...
Bilmeden, bilinmeyeni sezmeye öğrenmeye başlarsınız.
İlk emir oku var ya!..
Derman pınarından...
Yalnız tıp doktoru olarak değil, aşk yolunda çölde: “Su!..” diye haykıranların, karanlıkta bunalmış yol arayan yalnız kalan gönül dostlarının Dermanı'dır O ...
Yakından tanıyan ve sevenleri arasında Melek Hoca'dır...
Çölde insanın terinden başka “Su” yok... “SU”dan gelen bu kitab da çölde sana ırmaklar akıtır...
Anlayarak okursan... .
Su nankör değildir. Değerini bilmeyenler nankörlerdir. Sudaki cömertlik ALLAH'a ait bir cömertliktir. Bunu anlamak büyük ruhî ve mânevî bir başarıdır.
Padişah-ı âlem olmak kuru bir kavga imiş Bir velîye bende olmak cümleden evlâ imiş.
Yavuz Selim
Her asırda peyda olur velâyet makamın işgal eden Kimse bilmez ol mübârek zâtın kim olduğun .
Derdi devâsın olur dertliye kendü derdün bilmez Lokman bile.
Gel bulursan derdinin dermanını ol zaman Kadru kıymetin olan insan, insanı insan yapar Kim, demişler arzı vâsi ister isen gir velînin kabzına “Arş’ı kürsi Kâbe kavseyn” den geliştir ol velînin ayesi Ol makamda gizlidir sûr-u sırrel yakîn Kul huvallahu ahad yükseltir insanı Makam—ı Mahmud'a Ol makamda perdelenmiş Ahad, Ahmed, Nûr-u Muhammed Emrolundu Mustafa'ya “vemine’l- leyli fetehecced”
Ol namazın kıymetin bil etme hata Yükselirsin sen de mi’rac ile Makam-ı Mahmud'a Gafil olma büyü velâyet makamın alan namzettir Ahad, Ahmed, Mahmud, Muhammed Nûru görmeye...
Sûr-u sırre’l- yakîn : Sırre’l-yakîn sûru
Mi’rac : Merdiven, süllem. * Yükselecek yer. * En yüksek makam. * Huzur-u İlâhî. Peygamberimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Efendimizin, Receb ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hakk'ın huzuruna ruhen, cismen, hâlen çıkması mu'cizesi ki; en büyük mu'cizelerinden birisidir.(Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam, nasılki Arz ahâlisine inşikak-ı Kamer mu'cizesini göstermiş; öyle de: Semâvat ahâlisine, Mi'rac mu'cize-i ekberini göstermiştir.
Ayesi : Beyazlıgı, aklıgı,nûrluluğu.
Âyesi : Avuç içi.
Makam-ı Mahmud : Şefaat-ı Uzmâ) En yüksek şefaat makamı. Peygamberimizin (A.S.M.) kavuşacağı, ALLAH tarafından vaad edilen makam.