Süleyman, Musa, İsa peygamberler Kudüs havalisinde yaşamışlardır. Hiçbiri Kâbeye, kendilerinden binlerce sene evvel Kâbe ibrahim Aley-hisselâm tarafından kurulduğu hâlde o tarafa dönmemişlerdir, gitmemişlerdir, gidememişlerdir...
İbrahim peygamber yüz üstü yere yatarak dua ederlerdi.
Vahyi muayyen bir yıldıza bakarak geceleri alırlardı.
Musa, Tur'da geceleri bir alev şeklinde görünen ağaçtan vahyi ses hâlinde alırlardı.
Yani kulağı ile işitir bu sesi başkası duymazdı.
Gece diz üstü çökerek alırlardı. (Tâ Hâ sûresi)
İsa, Sina dağında göğe bakaraktan gece ellerini kaldırarak ayakta vahyi alırlardı.
İbrahim peygamber müstesna Resûle kadar diğer hiçbir peygambere Cebrail görünmemiştir.
Resûlü Ekrem'e gece ve gündüz her yerde vahiy gelirdi.
Cebraili bazen aslı ile, bazen insan şeklinde, bazen de görmeden alırlardı. İnsan seklinde sahabenin en genci ve güzeli olan DlHYE (Radyallahu anh) şeklinde görünürdü ki sahabeler bunu görürlerdi.
Diğer peygamberlerin mu’cizeleri daima dünya yüzünde vâki’ olmuştur. Hepsi vahyi kuvvetli ilham şeklinde alırlardı.
Mu’cizeleri hep ilham ile tebliğ edilir.
Asanın yılan oluşu, Kızıl Denizin asa vurarak açılması,
İsa'nın ölü diriltmesi hastalanın iyi etmesi, haberleri bildirmesi hep böyle vâki’ olmuştur.
Hızır Aleyhisselâm yalnız peygamber olarak Musa ile mülâki olmuştur. (Resûlden sonra, tabiînden sonra ancak Hızır'la bulunanlar, görüşenler hâlen mevcuddur.)
Şeytanın diğer peygamberlere insan şeklinde göründüğü, konuştuğu rivâyet edilmektedir.
Resûlü Ekrem'e şeytan yanaşamamıştır.
Hatta kaçmıştır.
Resûlü Ekrem ile Hızır Ateyhisselâm mülâki olmamıştır.
Musa'ya ilm-i Ledün öğretmiştir.
Hızır, Resûlullah İlm-i Ledün Sultanı olduğu için ona edeben yanaşmamıştır.
Şeytanın Resûlü Ekrem'e yanaşmaması ve kaçması; şu âyeti düşününüz: “İnsanlar hep doğru dürüst olsalardı fenalık yapacak bir kavim yaratırdım!”
Resûlullah, rahmetenli’l-âlemîn olduğu için şeytan Resûlü kıskanmıştır.
Ve kendisi de yukardaki âyetin yerine geçerek sapıttırdıklarına bir nev’î tövbe etsinler diye rahmet dağıtmaktadır.
15.05.1982
Mu’cize : İnsanların, yapmasında âciz kaldıkları ve ancak Allah tarafından peygamberlere nasib olan hârika. Kerametten yüksek, fevkalâde hâdise. * Mu'cize, Hâlik-ı Kâinat tarafından peygamberlerin hakkaniyetine ait bir tasdiktir. Sahih hadislerle mu'cizeler haber verilmiş ve tesbit edilmiştir.
Vâki’ : Olan, düşen, konan. Mevcud ve var olan. * Geçmiş olan, geçen.
İlham : Allah tarafından kalbe gelen mâna.
Mülâki : Buluşmuş, Kavuşmuş.
Tabiî : Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ı sağ iken görmüş olan mü'minlerle yani Ashabla görüşmüş ve onlardan ders almış olan sâlih müslümanlar. (Bak: Ashab)