SEMÂ - SEMÂVÂT – FEZA

SEMÂ : Mekân dahilindeki gök.

SEMÂVAT: Mekânı kaplayan hududsuzluk.

FEZA: Lâ mekâna ait semâ.

Sonu olmayan semâ hakkında düşünceye ve onu tasavvura verilen isimdir. Rabbi’s-semâvât. Rabbi’l-ard

“ Ey semâ suyunu kes!” “ Ey arz suyunu yut!” âyet...

Semâ dahilinde dua, istek yapılabilir.

Dua edilir, semâvât için.

Çok düşün...

Kelimeye sokamadan idrak edebilirsin.

“Vessemâi zâti’l-bürûc.” âyet.

“Vessemâvâti zâti’l- bürûc” değil dikkat et!

Rabbi’s- semâvâtdır Rabbi’s- semâ değil. Yine dikkat et. Dikkat kesil!.. Rabbi’l-ard, Rabbi’ş-şems, Rabbi’l-kamer değil.

Rabbi’l-mağrib, Rabbi’l-maşrik değil.

“Rabbi’l-maşrikeyn. Rabbi’l-mağribeyn”dir.

Rabb-i âdem, Rabb-i insan değil. “Rabbi’n-nas”tır.

Bunlara dikkat et, düşün!

Aradaki büyük farklara tefekkür et!..

Dünya cem’i olmaz.

Arz cem’i olmaz.

Âlemin cem’i vardır : Âlemun, âlemin, avâlim.

Duyulmayan kelâm ihtizazları Resûlde sese çevrildi.

Sesler kelimelere.

Kelimeler mânâlara.

Mânâlar harflere gizlendi.

Duyulmayan vahiy sese, ses kelimeye, kelime harflere bürünerek yazı oldu. Harften kelime, kelimeden mânâ, mânâdan tekrar ihtizaza gidilerse aslına, “vahy”e varılır.

Asıl ile de ledünnî hududa girilir.

Ledünnî mânâ harflere gizlenmiştir.

Sarf ve nahiv bunun anahtarıdır.

Bir harf açıldı mı en az üç harf olur.

Ve bir mânâlı kelime olur. Buna sülâsi denir.

Bir mânâlı kelimenin sülasisini bilmeden ondan çıkacak kelimelere varılması güç olur.

Kelimeler bundan iştikak eder.

Kelimeler; üstün, esire, ötüre. Sağ ve sol, uzatılır hafif olur.

Mânâda hâl değiştirir. Bu mânâlar da harflerin okunmasını değiştirir. Bunları tam bilmeden mânâya yanaşmak mümkün değildir.

Harfler bir tohum gibidir.

Açıldı mı mânâ kapıları da açılır.

Tohumda gizli olan ne ise ortaya çıkmaya başlar.

— Vav “ edâtı rabıttır.

Kur’ânda mühim bir hakikatin ifadesidir.

Bunu anlamayanlar Kur’ânda “Vav” harfinin çok geçtiğini mesele ederler. Hâlbuki bu harf ledünnî mânânın kapı aralığı ve anahtarlarından biridir.

Bazı âyetlerde vav yoktur.

Bazı âyetlerde sayılırdır. o bazı âyetlerde de çoktur.

Bazı âyetler vav ile başlar. Bu da başka bir anahtardır.

Bu yazı birçok muhtelif tefsiri yorumlara yol açmıştır.

Uzak ve buzlu cam arkasında sezilen bu hakikat eski hattatlarımız tarafından şu şekilde levhalandırdmıştır.

( Büyük ve uzun bir VAV harfi içinde 6 adet küçük ve yan yana VAV )

Bu yazı birçok muhtelif tefsirî yorumlara yol açmıştır.

Ihlâs sûresinde : 1 tane vav vardır.

Âyete’l-kursî'de : 7 vav vardır.

Kevser'de : 1 tane vav vardır.

Kuleuzu felak'ta : 3 vav vardır.

Fatiha'da : 1 tane vav vardır.

Vav harfinden sonra nûn gelir....

Her harfin bir gidiş yolu olduğu gibi kelimelerde bulunduğu yerin de mânâsı vardır.

Âyetler harf harf yazıldığı zaman bazı ses itibarı ile gizli “İNCANTATİON” ler ortaya çıkar ki bunlar daima oluş hâlinde bulunan emirlerdir.

Kur’ânda tecvid ve kıraat bu emirlere hürmetin ses hâlindeki ifadesidir. Kur’ân-ı Kerîmdeki hurûf-u mutakatta ise bambaşka bir husustur.

“Kulhuvallâhu ahad”, “söyle!”dir, “söyleyiniz!” değil.

“Tek olarak söyle!” demektir.

O kendisi ALLAH ahaddır...

Ahad: Eşi, benzeri, evveli ve sonu olmayan ahaddır.

Bu sûrenin mânâsı, ALLAH'ın olduğunu ilân eder. Ondan ihlâs sûresi denilmiştir. İhlasın hakiki mânâsı “Ahad” da ahad olmak, O’nda erimektir. Kâinatta ne varsa Ahad’dandır. Ahad’a dönecektir.

ALLAH vâhid değildir, Ahad’dır.

Basit kuru bir misal verelim:

“Felân cesur, kahraman, pehlivan adamı vâhid yenemez!” dedik.

Burda daha çok olursa yenebilir düşünülebilir.

Fakat “ahad yenemez!” dediğimizde hiçbir kuvvet yenemez demektir. Onun için ALLAH Vâhid değildir. Ahaddır.

Fakat bazı âyetlerde “Vâhidü’l-Kahhar”.

Burda esmâların kudret ve gücü ifade edilmiştir.

—Zât-i Ahadiyyet değildir”.

Âyetlerde ALLAH'a şirk koşmayın diye birçok defalar tekrar edilmiştir.

Bu da cem’i olarak “Koşmayınız” buyrulmamıştır.

Müfred olarak “koşmayın” denildiğine göre teker teker yani gurur ve kibire varmayın mânâsı gizlidir.

Bu, ahadı unutmayınız!

ALLAH Ahaddır...

Şirk bir nev’î ALLAH'ın Ahad olduğunu bilmeden tasdiktir.

Var olmayan birşeye şirk koşulmaz.

ALLAH'ın var olduğunun âdetâ açık delilidir.

“Lâ nüferriku beyne ahadin min rusulih” Resûlleri de ayırmayınız.

Yani onların bildirdikleri şey “Ahad” dandır.

Hepsi aynıdır. Söyledikleri vahiy bakımından...

Kur’ânda âyetle de bildirilmiştir.

“Lisanin arabiyyin” inmiştir.

Musa'ya, İsa'ya diğer peygamberlere inen âyetler de hangi dil konuşuyorlarsa o dilde inmiştir.

Fakat o kitablarda şu dil ile indirildi diye bir haber yoktur.

Vahiy yani sessiz sözsüz kelâm hangi peygambere vasıl olmuş ise ne ise odur aynıdır.

O peygamberin diline kendiliğinden otomatik olarak çevrilmiştir. Resûlleri ayırmayın lâfzı bu bakımdandır, (icazen)...

Vahiy ALLAH'çadır.

Nasıldır. Bilinmez.

Ahad en büyük esmâdır.

ALLAH'ın “Hû”, kendisinin ALLAH ve “Ahad” olduğudur.

“Kelâmı ilâhî ALLAH'cadır” dedik.

Bu Musa'da İbranice, İsa'da Süryaniceye kendi dillerinde çevrilmiştir. Yalnız Resûlü Ekrem'de “lisanin Arabiyyin” buyrulmuştur.

Bu da aslı “Ahad” dır.

Resûlleri tefrik etmeyin âyeti budur.

Vahiyleri söyledikleri muhtelif dilleri tefrik etmeyin.

Hepsi ALLAHın kelâmıdır.

Yoksa peygamberler arasında azim farklar var.

“Ey semâ suyunu kes” “Ey arz suyunu yut” : “(Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zâlimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.” (Hûd 11/44)

Sarf : (C.: Süruf) Harcama, masraf, gider. * Fazl. * Hile. * Men’ etme. Bir kimseyi yolundan ve işinden ayırıp başka tarafa yöneltme. * Farz. * Gr: Bir lisanı meydana getiren kelimelerin değişmesinden, birbirinden türemesinden bahseden ilim şubesi. Kelime bilgisi. Kelime şekli bilgisi. Morfoloji. Tasrif çeşitlerini, isim ve fiil nev’îlerini öğreten ilim. * Para bozma.

Nahv : (Nahiv) Yol, cihet. Etraf, yön. * Misâl. * Miktar. * Kasd ve azmeylemek. * Gr: Kelimelerin birbirine rabt, izafet ve amel eylemeleriyle ilgili olan kaideleri içine alan ilim. Nahiv ilmi ile Arapça kelimelerin yeri ve usulü bilinir, yani cümle tahlili yapılır.

İştikak : Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri.

Vessemâi zâtel bürûc : “Burçlara sahip gök yüzüne...” (Bürûc 85/1)

Müfred : (Müfred) Tek, yalnız. Müteaddid olmayıp yalnız birden ibaret olan. * Basit, mürekkeb olmayan.

İcazen : (İycâz) Edb: Az söyle çok şey anlatmak. Sözü muhtasar söylemek. Çok mânaya gelen kısa cümlenin hâli.

—Bilisanin arabiyyin mübîn” : “Apaçık Arapça bir dille.” (Şuarâ 26/195) Cem’i : Çoğul.